Türkiye'de son 1 yıldır kiralar kat kat katlandı. Daha bir yıl önce 1.000 - 1.500 liraya zor kiralanan evlere 5-6 bin lira diyorlar şimdi. "İyi" denilebilecek semtlerdeki evler için 7-8 binden aşağı kira yok.

İstanbul, Antalya gibi kentlerde ise iş iyice çığırından çıkmış durumda. Antalya'da Ukrayna'dan göçen insanların talepleriyle, diğer büyük kentlerde yine taleple katlanan kiralar, yüksek kiralarla verilen evlerden kirasını alamayan ev sahipleri, diğer büyük kentlerde akılları durduran yüksek kira haberleri son dönemin en önemli gündem maddesi.

Çünkü arz yok, talep patlaması var. Pandemide konut üretilmedi. Türkiye'de yılda 800 bin yeni konut üretimine ihtiyaç varken, son bir yılda sektör hareketlense de yıllık en fazla 350 bine ulaştığı ifade ediliyor.

Özellikle büyük kentlerde arsa problemi büyük olunca, yapılan konutta yüzde 60'a varan maliyet oluşturuyor ve orta gelir seviyesine uygun konut yapılamıyor. "Kira öder gibi ev sahibi olmak" deyimi yerini "Ev alır gibi kira ödemek" söylemine bıraktı maalesef.

Çevre ve Şehircilik Bakanı’mız Murat Kurum, TOKİ tarafından 81 ilde sosyal konut yapılacağını, bunun orta ve dar gelirliler, yeni evlenenler, şehit aileleri ve gaziler öncelikli olmak üzere hiç evi olmayanlara, çok uygun şartlarla satılacağını söyledi.

İhtiyaç ve kurallar belirlenecek, ayrıtılar bir-iki haftaya kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanacak. Bir de kendi konutunu yapmak isteyenlere arsa satışı gündemde... Evet satışı... Hâlbuki kiralasak daha iyi değil mi? Evleri ya da konutları.

Ülkemizde hazine arazilerinin 49 yıllığına kiralanması uygulaması var. Ne kadar eleştirilse de, yanlış yönleri bulunsa da Yap-İşlet-Devret sitemi ile, kamu ihaleleriyle ancak 20-30 yılda yapılacak altyapı yatırımlarını gerçekleştirdik.

Aynı otomobil alırken kredi kullanmak gibi. "Bugün refahı krediyle satın aldık, bedelini yıllara bölerek ödüyoruz" gibi. Birçok ülke de bu başarıdan dolayı sistemi kendisine entegre etti. İşte bu sistemi konuta uygulasak? Yani yapsak, 49 yıllığına kiralasak, sonra bir daha kiralasak... 

Bunun bir benzeri İngiltere'de var. Bu ülkede ev almak istediğinizde 2 seçenek sunuluyor. Bunlar 'leasehold ve freehold' olarak adlandırılıyor. 

Leasehold sisteminde almak istediğiniz ev bahçeli, apartman dairesi olmuş, fark etmez. O evin arsasında hakkınız bulunmuyor.

Bu seçeneği tercih ettiğinizde daha düşük bedellerle ev sahibi olabiliyorsunuz. Fakat bunda 99 yıla kadar sahiplik söz konusu. Siz aldığınızda 99 yılı varsa, 40 yıl kullandınız, satmak istediniz diyelim; evin yeni sahibi 59 yıllığına alacak o evi.

İsterse belediyeye harç benzeri bir tutar yatırıp yine 99 yıla çıkarabilir sahiplik süresini. Aynı şekilde 29-30 yılı kalan evler de var. Bunlar daha ucuz ve bunda da yeni dönem satın alma hakkı var.

Yapı Sektörü Konut Üretemeyecek Hale Geldi Yapı Sektörü Konut Üretemeyecek Hale Geldi

Kullanma hakkını 50 yıl kadar uzatmak, 15-20 bin sterlin gibi bedelle üstelik. 99 yıllığına aldığınız evin kullanım süresini uzatmazsanız sürenin sonunda ev, ilk sahibine dönüyor. 

Freehold ise hem bina, hem de arsanın alana ait olduğu sistem. Bu sistemde fiyat yüzde 20-25 fark edebiliyor. El değiştirmeye kalktığınızda ise ikisinin de aynı oranda değer kazandığı görülüyor.

Yani yatırım ya da kullanım için de alsanız herhangi bir kaybınız yok. Sadece daha az ödüyorsunuz, o kadar...

Ülkemizde de bu sistemi uygulasak... Hatta sosyal konutlarda uzun süreli kiralama dönemini biraz kısa tutsak...

Onu edinmek isteyen öğrencinin ailesi, çocuğuna ev tutacağına, bu evlerden alsa. O öğrenci okulunu bitirip iş dünyasına atıldığında evin kullanım hakkını isterse uzatsa, istemezse devretse...

Sadece öğrenci için de değil... Bir kentte evi olan varlıklı bir insan düşünün. 49 yıllığına ev bulduğunda alır, canı istediğinde onun kalan hakkını satar. Bu sistem, miras davalarında bile yeni bir açılım getirebilir. Kavgaları bitiren, miras bırakacak kimsesi olmayan insanlar için de hatta. 

Editör: Emlak Zirvesi