Yeni Şafak'tan Yusuf Dinç'in Yazısı...

Yüksek enflasyon baz etkisinin çalışmaya başlayacağı Aralık ayına gelmişken hala gündemde önemli yer tutuyor. Yüksek enflasyon gerçekten önemli bir sorun. Hele de serbest piyasadan lakayt piyasaya geçilmişse. Ama enflasyonda görece kısa atımlı bir dalgalanmanın faydalarını, sorun yaratan kısmına tercih edecekler de var olmalı. Elbette stokçuları kastetmiyorum. Kastettiğim durumdakiler, kredi borçluları...

Bankalar daha önce alınmış olan uzun vadeli TL cinsi borçları adeta sildi. Daha doğrusu bazıları için önemsenmeyecek bazıları içinse kolaylıkla yönetilebilir hale getirdi. Bunu da kıymetli ve de hatırlı ve de çok değerli müşterilerine bol ve çok uygun maliyetli olduğu dönemde toplumun varlıklarından TL cinsi krediler verip döviz almalarını teşvik ve tavsiye ederek yaptılar.

İhaleyi tek başına bankalara yıkmak değil niyetim ama evet, mevcut enflasyon seviyesinde bankaların büyük sorumluluğu var, hem de en az fırsatçıların olduğu kadar.

Döviz talebini TL aleyhine bozan büyük oranda bankalardır. Bankaların körüklediği dolarizasyonun kurdaki etkisi zaten hissedilecek olan küresel enflasyonist etkileri Türkiye’de katmerlendirmiştir.

Mevcut enflasyonun en az 20 puanlık kısmı ataletten geliyor. Yani fiyatların nedensiz çıkmasından… Bu ataletin en önemli enstrümanı kurdaki hareketlerdi. Enflasyondaki bu dolaylı etkisi yanında önemli kısım da doğrudan kur kaynaklı.

Bankaların bu dinamikleri etkileyecek şekilde kredileri göz göre göre çar çur ettirmesi, geliri artan borçlular için borcun değerini veya önemini de azaltmış oldu.

Özellikle konut kredisi alanların gideri geçin kredi alarak geliri dahi arttı. Çünkü kira, kredi maliyetini geçti. Krediye konu varlığın değeri de ha keza katladı. Konutlarına yerleşmiş ve periyot boyunca kira da ödememişlerse ne ala. Birkaç sene dişini sıktıktan sonra sanki bila bedel bir servet sahibi olmuş oldular. İkinci konutunu ya da üçüncü konutunu krediyle alanlar için zaten denklem fevkalade.

Aynı durum araç kredisi alanlar için de doğru. Hem gelirleri içinde kredi tutarının payı düştü hem de varlığın değeri arttı.

Bu faydanın önemli bölümü orta gelir grubuna isabet ettiyse ne ala ki öyle. Ama yadsınamaz bir kısmının üst gelir grubuna gittiğini de göz ardı etmemek lazım. Bankalar süreci doğru yönetselerdi demekten başka ne denir ki?

Selektif kredi uygulamasıyla tanıtılan kısıtlar bankaların kendi oto-yönetim dinamikleri içinde zaten var olmalıydı. Hatta selektif kredi uygulamaları getirmek bankalara “siz nereye ve nasıl kredi vereceğinizi planlamaktan acizsiniz” demek. Doğru bankaların sayısı az ve artmalı…

Diğer taraftan toplam krediler büyümüş olsa da selektif kredi uygulaması ile Türkiye’de genel olarak borçluların durumu iyileşti. Birçok bireyle beraber yüzbinlerce işletme yeni kredi alamadığı halde mevcut kredilerini ödemekte de bir zorluğa düşmediğinden borçluluğunu azalttı.

Özellikle KOBİlerde ciro-kadar-borç hadlerine dayanmış olan işletmelerin bilanço pozisyonlarını iyileştirmiş olduklarını umarım. Ciro-kadar-borç batmış olmanın diğer adıyken evvelki KGF yapılandırmaları, pandemi destekleri ve 2022 dinamikleri bu işletmelerin birçoğunu sürdürülebilir bir duruma getirmiştir.

Öte yandan bankaların en önemli performans göstergelerinden olan takipteki kredi rasyosu, yani ödenmeyen kredilerin toplam kredilere oranı, fevkalade iyi bir seviyeye inmiş olmalıdır. Çünkü borç ödemede bir zorluk yok ve krediler de büyüyor. Üstelik takipteki kredilerin teminatları varsa bunların da değeri arttı. Bankaların uluslarasında bu performans göstergesinin başarısını iyi pazarlaması lazım çünkü özellikle Avrupa geneli takipteki kredi rasyosu tarihi kötü seviyelerine çıkabilir. Dahası Avrupa’da özellikle ticari gayrimenkullerin değeri düşerken teminatların da içi boşalmış olmalıdır. Önümüzdeki dönemde Türk bankaların sendikasyonlarını yenilemekte bir zorluğa düşmesini beklemem. Bu başlıktaki bir ayrışma bilanço kalitesini göstermesi bakımından çok önemlidir.

Hepsinin yanında bankaların karlılık göstergeleri vesaire de çok başarılı bir görünüm sergileyecektir. Temel dayanıklılık göstergesi olan sermaye yeter rasyosu bakımından da Türk bankalarının pozisyonları karlılıktan beslenerek güçlenmiş çıkacaktır. Bu da küresel ölçekte imrenilecek bir durumdur. Tabi ki liralaşma gayretlerinden vazgeçilmezse…

Eşin İmzalamadığı Tahliye Taahhüdü Geçerli mi? Eşin İmzalamadığı Tahliye Taahhüdü Geçerli mi?

Yani belki kendileri dahi şikayetçi olsalar da kısa süreli bu enflasyon atımının kazananları da var.

Asıl mesele yeni dengede daha önce kredi kaldıracıyla denklemini kur(a)mamış olanların bir süre boyunca fırsatlarını bulana kadar tasarruf/yatırım planı yapacak gelir ve desteğe kavuşmalarıydı. Bu süre de sosyal konut, orta gelirliye konut, Togg’un finansal çözümlemeleri ve gelen/gelebilecek diğer adımlarla minimize edilmeye başlandı. Bunlar yeni dengenin başat meseleleri…

Ben öyle sanıyorum ki; enflasyon yönlendirilen makul seviyelere indiğinde Türkiye Ekonomi Modeli’nin sağlayacağı rahatlama bu adımlar ve ücret artışları sayesinde sanıldığından da büyük olacak.

Editör: Emlak Zirvesi