Yeni Asır'dan Erhan Çalışkan'ın Yazısı...

Dünya üzerinde arka arkaya meydana gelen en şiddetli depremi yaşadık. 40 bine yakın insanımız hayatını kaybetti, son belirlemelere göre 6 bin 444 bina tamamen yıkıldı, 55 bin 278 bina da ağır hasarlı hale geldi.

Depremzedelerin yaşadığı korku, sevdiklerini kaybetmelerinin acısı, bu acının verdiği kızgınlıkları yaşadığımız süre içerisinde kalbimizi acıtan, sözcükleri boğazımıza düğümleyen tüm yönleriyle bugüne kadar hiçbir ülkede yaşanmamış bir felaketti.

'DEVLET YOK' DİYENLER...

Depremzedelerin haklı ya da haksız her söylediğinin başımızın üstünde yeri var. Ancak daha depremin ilk gününde "Devlet Yok" diye bağıran muhalif siyasetçiler, yalan haber yapan basın mensupları ve bu yalan haberleri yayan sosyal medya fenomenleri, kendine piar yapmaya çalışan siyasetçiler ve STK'lar kalbimizdeki bu yaraya tuz bastılar.

Bunun yanında deprem çalışmalarını yürütmek ve tüm faaliyetleri organize etmek ile yükümlü başta AFAD, TSK, Kızılay, belediyeler ve kamu kurumları ellerindeki bütün imkanlar ile arama ve kurtarma faaliyetlerini yerine getirirken STK'ların ve bireysel pek çok vatandaşın bu çalışmalara canla başla katıldığını görmek acıyan yüreğimize bir nebze de olsa su serpti.

GERÇEKLE YALAN KARIŞTI

Bilimsel iletişim esasları ve Anadolu feraseti, doğru sözün doğru yer ve zamanda söylendiğinde bireyin kendisine, topluma pozitif katkı sağlayacak etki yarattığını söyler.

Deprem kurtarma çalışmalarında bir çoğu asılsız çıkan binlerce suçlamanın havada uçuştuğu, üslup ve ifade tarzlarının yerlerde süründüğü, devlet kurumları ve iktidar partili siyasetçilerin de kendilerini savunmaya ve doğruları anlatmaya çalıştığı, gerçekle yalanın birbirine karıştığı bir atmosfer oluştu.

Şimdi neyi yanlış yaptık neleri doğru yaptık konuşma zamanı. Doğru zeminde doğru soruların cevaplarını bulma zamanı. İlk önce depremden önceki durumu, daha sonra depreme müdahale aşamasını ve müdahale aşamasından sonra yapılması gerekenler olarak 3 ana başlık altında konuşmak gerekir.

Türkiye'de 1940'lı yıllardan sonra şehirlerin planlaması yapılırken diri fay hatlarının bulunduğu yerlerin ve yapılaşmaya uygun olmayan zeminlerin büyük ölçüde dikkate alınmadığı görülmektedir.

DEPREMİN ÖNCESİ

Maalesef şehirlerimizin pek çoğu fay hatlarının üzerine kurulmuş durumda. Pek çok deprem ülkesi fay hatlarının üzerini rekreasyon alanı yeşil alan vs. donatılarla planlamış. Binaların yapım tekniği ve kullanılan malzemenin niteliği de yönetmeliklerle belirlenmiştir.

1999 Marmara depremlerinden sonra Türkiye'de yapı konusunda yönetmelikler değişmiş; kiriş kolon kalınlıkları artmış, nervürlü demir ve hazır beton kullanımı ve binanın yapılacağı zemin için lokal zemin etüdü zorunlu hale getirilmiştir. Tüm bu çalışmaları denetlemek üzere de yapı denetim sistemi kurulmuştur.

1999 ÖNCESİ YÖNETMELİK

1999 Marmara depreminden sonraki büyük depremlerde yıkılan ve ağır hasar gören binaların neredeyse tamamı 1999 öncesi yönetmeliğe göre yapılanlar.

1999 depreminden sonra yeniden yapılan Düzce'de geçen yıl Kasım ayında meydana gelen depremde neredeyse hiç hasar meydana gelmemiştir.

Maraş/Hatay depreminde ise yıkılan ve ağır hasarlı olan binaların yüzde 98,5'i 1999 yılı öncesi yönetmeliğe göre inşa edilen binalardı. Orta hasarlı, ağır hasarlı ve yıkılan binaların sayısına bakıldığında ise yüzde 95'i 1999 öncesine ait binalardan oluşmaktadır.

Bu durum yeni yönetmelik ve yapı denetim sisteminin genel anlamda başarılı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yeni yönetmeliğe göre yapıldığı halde yıkılan yüzde 1,5 oranında ki yeni binaların neden yıkıldığı ve sorumlularının kim olduğu mutlaka araştırılmalı gerekli önlemler alınmalıdır.

Kentsel Dönüşüm Ülkemizin Geleceğidir ve Acilen Bitirilmelidir Kentsel Dönüşüm Ülkemizin Geleceğidir ve Acilen Bitirilmelidir

10 YILLIK SÜRE İÇERİSİNDE 3,3 MİLYON KONUT YENİLENDİ

2012 yılında Türkiye'de kentsel dönüşüm seferberliği ilan edildi. Bu tarihte eski yönetmeliklere göre yapılmış yaklaşık 6,7 milyon konut bulunmaktaydı.

2035 yılına kadar tüm konutların kentsel dönüşüme tabi tutulması hedeflendi. Bugüne kadar olan 10 yıllık sürede bu konutlardan 3,3 milyon adedi yenilendi.

Şu anda 250 bin konutun yenilemesi devam ediyor. Bakanlık kalan 13 yıllık süre içerisinde de 3 milyon 150 bin konutu yenilemeyi planlamıştı.

Devlet yok, devlet gerekeni yapmadı diyenler kötü niyetli değilse abesle iştigal ediyor demektir. Tartışılması gerekenin bu planlamanın elinizdeki imkanlarla yapılabileceğin en iyisi olup olmadığı, uygulamada meydana gelen aksaklıkların bulunup bulunmadığı, yeni yasal düzenlemelerin gerekip gerekmediği, belediyelerin üzerine düşeni yapıp yapmadığı, bakanlığın sorumluluklarını yerine getirip getirmediği gibi konular olması gerekirken başka maksatlarla yapılan tartışmaları sağ duyulu insanların anlaması mümkün gözükmüyor.

Editör: Emlak Zirvesi